foto: Eyüp KANAR

26 Temmuz 2012 Perşembe


SAPAK / Ali Öztürk  16.7.2012 

“Farklı farklı yollara ve patikalara açılan sapaklardan yoksun bir yolda yürümenin, sol hareket içinde bulunduğum kırk yıl boyunca bizlere öğretilen ‘sakınılması gereken’ ‘sapma’nın en beteri olduğunu anlamam için çok uzun yıllar geçmesi gerekti. Farklı alternatifleri deneyerek, bir başka yola saparak arayışınızı sürdürebilirsiniz. Ama sapaklardan yoksun bir yolun sizi yanlış bir yere götürdüğünü anladığınız zaman çok geçtir artık. Başlangıç noktasına bile dönemeyecek kadar uzun bir yol kat etmişsinizdir çünkü.” (Gün Zileli)
Sapak; Yarılma ve Havariler’den sonra, Gün Zileli’nin anılarının üçüncü ve son cildini oluşturuyor. Aynı soğukkanlı, hayata ve kendisine mesafeli üslubuyla bu kez de Aydınlık hareketindeki bölünme ekseninde ’80’ler sonrasında solun dünyasına ait çok değerli gözlemlerle dolu benzersiz bir anı/tarihle diziyi tamamlıyor.
Şimdi durup dururken neden böyle bir giriş yaptığımı muhtemelen siz de sorguluyorsunuzdur. Ne ilgimiz var Aydınlık Hareketi içinde bulunmuş bir adamın hikayesiyle diye düşünüyorsunuz eminim. Fakat Gün Zileli’nin  3 kitaptan oluşan anı/biyografı tarzında kaleme aldığı bu eserler önemli bir tarihsel gerçekliğe işaret ediyor. Tıpkı şimdi size kanaatlerimi paylaşacağım kendi siyasi hikayemiz gibi. Gün Zileli’nin Yarılma, Havariler ve Sapak isimli eserlerini de okumanızı tavsiye ederim. Bizim düşünce dünyamızla çok ilgili değil ama Türkiye’deki Sol’un tarihine ışık tutan eserler.
Gelelim bizim hali pür melalimize…
Ne oluyor sorusunun cevabını artık herkes biliyor.
Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş bundan sonra ki siyasi mücadelesine AK Parti çatısı altında devam edecek. Ve tabii Kurtulmuş’un bu kararına destek veren Has Partili yetkili ya da yetkisiz dostlarımızda siyasete AK Parti çatısı altında devam edecekler. Bu karar doğrudur, yanlıştır tartışmalarının zamanı çoktan geçmiştir. Bundan sonra yapılması gereken sonucu belli olan bu sürecin “kırmadan, dökmeden” tamamlanmasıdır. Bu kararı destekleyenlerde, bu karara karşı olanlarda lütfen birbirini incitmesinler. Siyasetin acımasız yanları olduğunun farkındayım ama lütfen “kardeşler topluluğu” olduğumuzu unutmasın kimse.
Siyaset, tüm karar süreçlerinde “eleştiriye açık olma” teamülünü içinde barındırır zaten. O yüzden bütün bu süreçlerde “destek olmak” ve “eleştirmek” hakkı herkesin özgür iradesine bırakılmalıdır.
Takip ettiğiniz üzere, hafta sonu Has Parti İl Başkanları ve GİK toplantısı gerçekleşti. Sayın Numan Kurtulmuş’un deyimiyle “karar vermek üzere süreçler” işletiliyor. Ya da bir kısım dostumuzun dillendirdiği şekliyle “prosedür” tamamlanıyor. En azından insanların söylemek istedikleri sözlere kulak veriliyor. Bunun şeklen yapılıyor olması ya da samimi biçimde istişare ediliyor olması da süreçlerin tamamlanması adına dikkate değerdir.
Bundan sonra ki adım muhtemelen Büyük Kongre gerçekleşmediği için Kurucular Kurulu’nun toplanmasıdır. Çünkü Parti’nin devam ya da iltihak/bütünleşme ya da kapanma kararını verecek yetkili organ Kurucular Kurulu’dur.
MYK, GİK ve İl Başkanları’nın büyük çoğunluğu aynı zamanda Kurucular Kurulu üyesi olduğuna göre Kurucular Kurulu toplantısından çıkacak sonucu şimdiden tahmin etmek mümkün diye düşünüyorum. Elbette herkes sözünü söyleyecek, düşüncesini ifade edecektir ama sonucun devam eden sürecin aleyhine bir sonuç olmayacağı kanaatindeyim.
Bunlar işin siyasi prosedürleri tamamlama kısımlarıdır.
Peki asıl mesele nedir?
Bana kalırsa karşımızda bir yol ayrımı vardır.
Halkın Sesi Partisi alacağı kararla birlikte Saadet Partisi’nden ayrılarak kurduğu yeni fikir/hareket merkezinden kopacaktır. Ve ana akım olarak tabir edilen “Merkez” e siyaset yapmak üzere evrilecektir, dahil olacaktır.
Yani kitlelerle buluşacak, varmak istediği iktidar hedefine daha kestirme bir yolu kullanarak varmış olacaktır. Bu bir siyasi tercihtir. Hiç kimse önüne çıkan bu siyasi tercihi benimsediği için “ihanetle” suçlanamaz. Siyaset yapanların bu tercihi kabullenmelerinin gerekçelerini ve niyetlerini bilemeyiz. Niyet sorgulamak bizim işimiz değildir. Allah herkese niyet ettiği ve murad ettiği şeyi verecektir o yolda çalıştığı taktirde.
AK Parti’de; Halkın Sesi Partisi’nin ilke ve umdelerini uygulamanın bana göre imkanı yoktur. Bu ilke ve umdeleri seslendirenlerin birbirine benzer olması ya da aynı gelenekten geliyor olması gerçeği değiştirmez. AK Parti kendi programı ve ilkeleri olan bir partidir. Bu ilkeler ve program çerçevesinde siyaset etmektedir. Has Parti ancak oraya katılan yeni kadrolar itibarıyla bunu yapma imkanı bulabilir.(ki bu kadrolar belki 3 yıl sürecek bir sürecin sonunda ancak varlıklarını hissettirebileceklerdir. Çünkü AK Parti Büyük Kongresi dışında tüm il ve ilçe kongrelerini tamamlamıştır.)
Has Parti’den, AK Parti’ye katılarak siyaset yapmak isteyenlerin talebi meşrudur. Fakat bu nokta da bazı dostlarımızın bunu islami bir gerekçe ile açıklama çabalarını doğru bulmuyorum. Siyasi gerekçeler tamam ama lütfen kendi nefislerinizin istediği şeye “islami ambalajlar” yaparak bunu insanlara dikte etmeyin. Hizmet edeceğiz deyin, insan olarak bunu istiyorum, siyasi arzularım var deyin ama “islami” gerekçeler üretmekten vazgeçin. Hatta bunun ötesinde “Maslahat bunu gerektiriyor” bile diyebilirsiniz.
Ama unutmayın ki; sonuç itibarıyla alacağınız karar insani/siyasi bir karardır.
Peki madem AK Parti’yle birleşilecekti neden bunu Parti kurmadan yapmadık sorusunun cevabı ise kanaatimce şudur; Numan Kurtulmuş ve arkadaşları olarak bizler, ciddi bir Hareket kurmak üzere yola çıktık.
Hatta iddiamız şuydu; Erbakan Hoca’nın 1968’den itibaren ortaya koyduğu İslamcı siyasi çizginin yeni gelişmeler karşısında ortaya çıkan ihtiyaçlar ve yeni toplum denilen şeyin taleplerini daha iyi analiz ederek Yeni Türkiye projesini ortaya koymak. Yani daha ileri ve geleceği dönük bir adım atmaktı.
Aslında biz şeklen değil fikren daha İslamcı bir Hareket inşa etmek istiyorduk. Fakat bu mümkün olmadı. Çeşitli siyasi endişeler ve dengeler nedeniyle oluşan tablo bu ihtiyaca cevap veremedi.
Yeni Türkiye için daha İslamcı bir Hareket inşa etmek isteyen Has Parti eski siyasi alışkanlıklarından vazgeçemedi. Yola çıkış niyetleri sahih olan insanlar karşılarında buldukları Parti tablosu nedeniyle hayalkırıklıkları yaşadılar bir kısmı süreçlerden koptu. Yarın iktidar olabiliriz beklentisi ile seçime giren kadrolar alınan oy karşısında büyük hayalkırıklığı yaşadılar ve uzaklaştılar. Parti kadroları bir süreliğine yalnızlaştı. Hatta Sayın Numan Kurtulmuş seçimden sonra devam etme kararı aldığımızı açıkladığı basın toplantısında; Parti’yi yeniden kuracağız diyerek yeniden yola çıktık.
Bu süreçte; en büyük sıkıntılardan biri de şüphesiz; Siyasetin Finansmanı meselesiydi. Yakinen biliyorum ki; Sayın Numan Kurtulmuş’un en çok zorlandığı alanlardan biri de finansmandı. Yakın dönem sonuç alınamayacağını düşünen dostların bir kısmı Numan Kurtulmuş’u yalnız bıraktılar.
Parti’nin seçimden sonra kapatılmasını isteyen bazı dostlarımızın dikkat çektikleri en önemli konulardan biri de finansman meselesiydi. Ancak herşeye rağmen yola devam edildi ve toparlanmaya başladık galiba derken AK Parti süreci ile karşı karşıya kaldık. Yaşamış olduğu zorluklar nedeniyle Sayın Numan Kurtulmuş’un HAS Parti’nin “sürdürülebilir” olduğuna inancı gerçekten zayıflamıştı. Etrafında ona “mücadeleye devam etmeliyiz” diyen bir kaç adam dışında belki de yalnız olduğunu hissediyordu.
Uzun soluklu bir siyasi mücadeleyi sürdürme azmi zor ameldir. O niyetlerle yola çıkılmış olsa da karşılaşılan zorluklar insani gerekçelerle de olsa Numan Kurtulmuş’u da yıldırmış olabilir. Bunu anlayışla karşılamak zorundayız.
Fakat bütün bu olan biteni bilmekle beraber şu gerçeğe de dikkat çekmekte fayda var; Yola çıkış gerekçelerinin ve şartlarının tamamı varlığını sürdürüyor. Has Parti’nin kapanması ya da AK Parti’ye ilhak/bütünleşme kararı alması ile birlikte çok önemli bir tarihsel imkan ortadan kalkmış olacak. O da esas yola çıkış ve Saadet Partisi’nden ayrılma gerekçemiz olan “islami siyasetin yeniden ihya ve inşası” iddiasıdır.
Bu süreç AK Parti dışında başka bir söz söylemek mümkün diye düşünen herkesi umutsuzluğa sevkedecektir.
AK Parti her geçen gün daha da Türk-İslam sentezine yakın bir parti görünümüne ya da müslüman demokrat çizgiye evrilmektedir. Neo-Liberal poltikalarla barışık bir müslüman demokrat parti kimliği ile ilerleyişini sürdürmektedir AK Parti. Sayın Numan Kurtulmuş’un, AK Parti’yi koşar adım ilerlediği bu yoldan alıkoyma imkanı olacak mıdır bunu zaman gösterecektir. Umarım dilediği ve umduğu gibi olur.
Bazı dostlarımız gelişmeler karşısında şöyle düşünüyorlar; Sayın Numan Kurtulmuş’un Saadet Partisi Genel Başkanı olması, Saadet Partisi’nden kopuş, Has Parti’nin kuruluşu ve şimdi AK Parti’ye katılma şekinde özetleyebileceğimiz bu süreç bir kurguydu, yani planlıydı.
Bütün yaşanmışlıklar ve şahitlikler böyle bir kurgunun mümkün olamayacağına işaret ediyor. Başta Erbakan Hoca’nın Sayın Numan Kurtulmuş’un SP Genel Başkanı olmasına rıza göstermesi de dahil olmak üzere, kopuş sürecindeki gelişmeler ve Has Parti’nin kurularak seçime girmesi böyle bir kurgunun asla mümkün olmadığına işaret etmektedir kanaatindeyim.
Şimdiden bakılınca acaba demek büyük haksızlıktır. Bunun böyle olması siyasetende mümkün değil diye düşünüyorum.
Peki şimdi “Büyük Davamız” ne olacak?
Büyük Davamız dediğimiz idealin Sayın Numan Kurtulmuş’un şahsında mündemiç olduğunu düşünenler ve AK Parti imkanına inanan insanlar Sayın Numan Kurtulmuş’la birlikte şartlar elverdiği ölçü de AK Parti’ye katılacaklar.
Fakat AK Parti’ye katılarak böyle bir şeyi gerçekleştirmek mümkün değildir diye düşünenler de kendi imkanları çerçevesinde yeni bir yol bulacaklar ve yürüyecekler ya da varolan diğer siyasi yapılara dahil olacaklar.
Böyle bir idealin siyaset yapmak aracılığıyla mümkün olmadığını Parti formunun/şeklinin/yönteminin bu ağır sorumluluğu yerine getirmekte yetersiz kalacağını düşünenler daha toplumcu daha sivil yapılar/hareketler kurarak ya da varolan cemaat/vakıf/dernek/tarikat/platform vs benzeri yapılarda kendilerine alan açacaklardır.
Hülasa; Allah (C.C)’ın kitabında buyurduğu;
“Doğrusu Biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir)” (Ahzab Suresi 72)
Beyanı mucibince hepimiz bu emanetin taşıyıcıları olmayı sürdüreceğiz. Bu ağır ve büyük sorumluluk karşısında Allah’ın bize teklif ettiği emanete ihanet etmeden yürüyüşümüzü sürdürmeliyiz. Hangi yolun, yöntemin, usulün doğru olduğunu ve isabet edip/etmediğimizi en iyi bilen Allah’tır.
Ama unutmayalım ki; Allah, bize yüklediği emanetin gereğini yerine getirirken benimseğimiz yol/yöntem nedeniyle de bizleri hesaba çekecektir. Orada herkes kendi nefsi/vicdanı ile başbaşa kalacaktır. O halde benimsediğiniz yol/yöntemin ne olduğuna dikkat ediniz.
Rabbim hesap gününde gizlediğimiz veya açığa vurduğumuz amellerimiz nedeniyle bizi mahcub etmesin (amin).
Vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder